"Türkiye'nin Sıradaki Hedef Olacağı Efsanesi: Gerçek Mi, Yalan Mı?"

Bu durum esas olarak bir efsaneden ziyade jeopolitik bir senaryo olarak karşımıza çıkıyor. Bu, basit bir komplo teorisi değil, çünkü büyük resmi oluşturan veriler, niyetler, hazırlıklar ve ön işaretler var. İran neden hedefteydi ve neden Türkiye sıradaki olabilir? İran, bölgesel bir güç ve nükleer teknolojiye yaklaşan bir devlet olduğu için sürekli baskı altında bulunuyordu. İran'da rejim muhalifleri desteklendi, ekonomik ambargo uygulandı ve kültürel dönüşüm operasyonları yürütüldü.

Öte yandan, Türkiye, NATO'nun içinde olupBatı çizgisinden zaman zaman çıkan, yer yer Rusya ve Çin gibi aktörlerle yakınlaşan ve bağımsız dış politika izlemeye çalışan bir ülke olarak görülüyor. Bu profil nedeniyle, Batı'nın "denge" stratejilerine uygun düşmüyor.

Neocon-destekli dönüşüm zinciri olarak görülebilecek olaylar zinciri, Afganistan (2001), Irak (2003), Arap Baharı (2011) olarak sıralanıyor. Mısır, Tunus, Libya ve Suriye'de yaşanan olaylar, bu zincirin parçaları olarak görülebilir. İran'da rejim içi çökertme çabaları, kültürel savaş, internet destekli "özgürlük" kampanyaları gibi girişimlerde bulunuldu.

Şimdi, sıra laik-İslami dengesizliği ve ekonomik kırılganlığı artan Türkiye'de olabilir. Operasyon zemini hazır mı? Evet, ekonomi, sosyal yapı, kurumsal bağımsızlık ve uluslararası itibar açısından Türkiye'de zayıf noktalar var. Yüksek enflasyon, borç bağımlılığı, döviz rezerv krizi gibi ekonomik sorunlar, kutuplaşma, liyakat erozyonu, gençlerin umutsuzluğu, eğitim sistemi çöküşü gibi sosyal sorunlar, yargı, medya ve akademi üzerindeki baskı iddiaları, Ekrem İmamoğlu, Ümit Özdağ, Osman Kavala, Demirtaş gibi isimler üzerinden insan hakları ve hukuk üzerinden baskı kurulması, kültürel hegemonya ve "içeriden dönüşüm" stratejisi, sosyal medya üzerinden yürütülen algı operasyonları, yabancı fonlar ve influencer destekli kampanyalar, bu sürecin bir parçası olarak görülebilir.

Askeri bağımsızlık rahatsız ediyor. Türkiye'nin İHA/SİHA teknolojisinde geldiği nokta ve bağımsız askeri projeleri, NATO içi dengeleri zorluyor. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşında tarafsız kalması, Suriye ve Doğu Akdeniz'de kendi politikalarını uygulaması, Batılı ülkeleri rahatsız etti.

Trump'ın zamanında söylediklerini herkes unuttu ama kayıtlarda duruyor. "Erdoğan... onu tanırım. O zeki biri. Ama bazen öyle hamleler yapıyor ki, bana bile hizmet ediyor. Bize çalışıyor farkında olmadan." Bu sözler, Türkiye'nin politik hamlelerinin aslında Batı'ya hizmet ettiği anlamına geliyor. Libya'da doğu Akdeniz enerji dengesini bozan anlaşma, İsrail'in enerji şirketlerinin Avrupa'ya yönelmesini hızlandırdı. Suriye'de YPG'ye yapılan operasyonlar, ABD-YPG hattını kırdı, yerine Mossad'ın "ılımlı" grupları sahaya indi. Azerbaycan-Ermenistan savaşındaki Türkiye desteği, İsrail'in Azerbaycan'daki enerji ve istihbarat nüfuzunu 3 katına çıkardı. Filistin meselesindeki "yüksek sesli ama etkisiz" tepkiler, iç kamuoyuna şov, dışarıda hiçbir yaptırım gücü yok. Olan yine Gazze'ye oluyor.

Yani görünürde anti-İsrail gibi dursa da, politik hamleler hep İsrail'i memnun edecek sonuçlar doğuruyor. Bilerek mi bilmeyerek mi, orasını düşünmek gerekiyor. Ama Trump'ın ima ettiği şey net: "Bazıları farkında bile olmadan bizim için oynuyor."

Özetle, İran'dan sonra Türkiye'ye yönelik bir dönüşüm dalgası çoktan başladı. Türkiye, içeriden zaten hızla çürütülüyor; ekonomik araçlarla, kültürel ve dijital manipülasyonla, fonlarla, liyakatsızlıkla, adalet ve hukuğun çökertilmesiyle, içerideki çatışmaları kaşıyarak, kontrollü kaos stratejisi işleniyor.

yorumlar

yorumlar (0)